optimum naz

Wolfram Schultz, then at the University of Fribourg in Switzerland, did some critical studies. He would train a monkey at a task. A light comes on, signaling the beginning of the reward period. This means that if the monkey presses a lever X number of times, after a few seconds’ delay it will receive a bit of some desirable food. Thus one would predict that the dopamine pathway becomes activated after that food reward. But no. When does activity peak? Right after the light comes on, before the monkey performs its task. In this context, the pleasurable dopamine isn’t about reward. It’s about the anticipation of reward. It’s about mastery and expectation and confidence… Light comes on, press lever, get reward. Now introduce the Maybe. Light comes on, press lever, get the reward a few seconds later… but only an average of 50 percent of the time. Right on that fulcrum of uncertainty, maybe yes, maybe no. And remarkably, the total amount of activity of that dopamine pathway increases. And even more remarkable is the way that it does. Light comes on in the fifty-fifty scenario and there’s the usual dopamine rise, fueling the lever pressing. And, lever pressing completed, a second phase of dopamine release begins, gradually increasing, peaking right around the time that the reward would happen if it is going to occur. Suppose the experimenters decreased the degree of uncertainty, of unpredictability; light comes on, lever is pressed, but now there’s a 25 percent or a 75 percent chance of reward. Note how different 25 percent and 75 percent are, in that they represent opposite trends toward the chances of reward. But what they have in common is that they carry less of a maybe than the 50 percent scenario. And now that secondary rise in dopaminergic activity occurs, but to a lesser extent. The total amount of dopamine released is highest under conditions of greatest uncertainty as to whether a reward will occur.

- Robert Sapolsky

yani ‘normal’ kosullar altinda, erkekler ne kolayca elde edebilecekleri kizlarin, ne de elde edebilmeleri imkansiz olan kizlarin pesinden kosuyor. kizlar da duruma gore az ya da cok naz yaparak bu hassas dengeyi korumaya calisiyor.

optimum derecede naz yaparak erkeklere maximum derecede dopamine salgilatabilen dişi, bir cok erkegin ilgi odagi olur ve bu erkeklerden en fit olanlarla bebek yaparak naz yapma yetenegini genetik yollarla gelecek jenerasyonlara aktarir. en fit erkekleri secerek cogaldigi icin, onun cocuklarinin diger dişilerin cocuklarina oranla hayatta kalma sanslari daha yuksektir. ve bu cocuklar buyuyup eş secme evresine gelince, annelerinden gelen ‘optimum dozda naz yapabilme’ avantajlarini kullanirlar. boylece dongu tamamlanir ve dongu tekrarlandikca optimum dozda naz yapabilenlerin sayisi bunu beceremeyenlerin sayisini gecer. ve er ya da gec tum kizlarin naz yaptigi bir toplum ortaya cikacaktir.

peki bu sonu korkunc bulan erkekler icin hic bir umut isigi var mi?

1) naz yapma, genlerden bagimsiz bir sekilde, tamamen kulturel yollarla jenerasyonlar arasi aktariliyor olabilir. (genclerin bir onceki jenerasyonun yaptigi filmleri izlemesi etc.) fakat yine de, yukaridakine benzer bir evrim bu sefer kulturel bazda gerceklesecegi icin, sonuc muhtemelen ayni olacaktir. (bakiniz: meme) tabi ciddi boyutlarda yasanan sosyal krizler yuzunden bu evrim tekrar sifirdan baslamak zorunda kalabilir. (savas sonrasi erkek nufusun ciddi sekilde azalmasi etc.) hatta bazi sosyolojik faktorler bu evrimin baslamasina bile izin vermeyebilir. (evlilik kararlarinin tamamen ebeveynler tarafindan verilmesi etc.)

2) modern toplumlarda eş bulmaya ayrilan vakit cok az. dolayisiyla populasyon bu yonde evrim gecirebilmesi icin gerekli olan interaksiyon sayisina ulasamayabilir. (tabi, ‘optimum dozda naz yapabilme’ kapasitesi kulturel degil de tamamen genetik duzlemde aktarilan bir ozellikse, modern toplumlardaki dinamiklerin pek bir onemi kalmiyor.)

3) her kadin kendi istedigi sayida cocuk dogurma ozgurlugune sahip oldugu icin gen dominasyonu beklenen yonde gerceklesmeyebilir. mesela optimum duzeyde naz yapabilmeyi basaran kadinlarin sayisi az ise, ve diger kadinlar kiskancliktan oturu onlari gen havuzundan silmeye ant icmislerse, sonuc cok daha farkli olacaktir elbette.

4) her kiz esit derecede cekici degil. bu demek ki ‘optimum dozda naz yapabilme’ ozelligi farkli cekicilik duzlemlerinde es zamanli sekilde evrimler geciriyor. (burada cekiciligin bireysel degil evrensel bir kavram oldugunu varsayiyorum. gerci bunu dogrulayan onlarca arastirma yapildigi icin herhangi bir varsayimda bulunmama gerek yok. mesela “su fotograflar arasinda en guzel japon kiz kim?” sorusu bir amerikali ve bir japon arasinda anlasmazlik yaratmiyor.) esit cekicilikte olan bir grup kizin arasindan evrim optimum dozda naz yapabileni seciyor. (burada kizlar optimumu karsilarindaki erkege gore ayarliyorlar. bu cok onemli. yani genel bir optimum yok. erkek ne kadar kendine guveniyorsa, kiz o kadar naz yapmali ki, her kosulda erkek kizi elde edebilme sansinin yuzde elli olduguna inansin.) ve sonuc gene ayni oluyor. tek fark bu sefer bir kac evrimin ayni anda gerceklesmesi.

5) erkek yeni bir eş arayisina girmenin cok maliyetli olduguna inanirsa, optimum seviyenin altinda bir dopamine salınışına razı olabilir. mesela bu durumda erkege sub-optimum sekilde 40% sinyalini veren kadin bile basariya ulasacaktir. ve boylece evrim farkli sekilde sonuclanacaktir.

6) eger erkekler arasinda rekabet varsa tum dinamikler degisir. (mesela tekeşli toplumlarda ciddi bir rekabet soz konusu.) diyelim ki iki erkek de ayni kiza vuruluyor ve ikisi de o kizi elde edebilme sansinin yuzde elli olduguna inaniyor. tekeşlilige inanan kizimiz ise sadece bir kisiyle birlikte olabilecegini ilan ediyor. erkekler bu işin ancak kavgayla cozume kavusabilecegini farkediyor, ve her biri kisa bir analiz yaptiktan sonra digeriyle az cok ayni gucte oldugu kanaatini getiriyor. boylece iki erkegin de kizi elde edebilme sansi {(kavgayi kazanma sansi) x (kizi rekabetin olmadigi bir ortamda elde edebilme sansi)} = (1/2) x (1/2) = ¼ = 25% seviyesine dusuyor. yani yeni senaryo her ikisi icin de optimum duzeyin altinda bir dopamine salınışı vaad ediyor. bu durumda iki erkek de meydani terkedip baska bir kiz aramaya karar verebilir. veya dinamiklerin degistigini farkeden kiz, naz seviyesini dramatik bir sekilde dusurup kendisini tekrar optimum sekilde cekici kilabilir. ya da erkeklerden biri zaferle sonuclanabilecek kavganin vaad ettigi extra dopamine salınışını dikkate alip ilk yumrugu atabilir. kisacasi olayin icine rekabet girince evrimin hangi yonde ilerleyecegini tahmin etmek guclesiyor.

7) “abi birak bu ayaklari ya… aşkın gozu kör! teori meori hikaye!” deyip, kanaatinizi yuzlerce turk filmi senaryosunu masama firlatarak destekleyebilirsiniz. ve bununla da kalmayip fuhus sektorunun dunya capindaki buyuklugunu cesitli istatistiklerle ortaya koyabilirsiniz. (bir yanda gerceklesme ihtimali yuzde sifir olan bir ask yuzunden kendini yiyip bitiren delikanlilar ve hanimefendiler. obur yanda parayi bastirarak yuzde yuz olasilikla elde edilebilen kadinlar ve bu kadinlarla birlikte olanlar erkekler.) ben de “herkesin teorisi kendine.” gibisinden absurd bir cevap verip zirvalamaya devam ederim.